Geçmişten günümüze zamana meydan okumuş, zarafetin ve sanatın ayakta duran objeleri: Antikalar
27 Şub
0 Yorum(lar)1223 Görüntülenme
Geçmişten günümüze zamana meydan okumuş, zarafetin ve sanatın ayakta
duran objeleri: Antikalar
Kelime anlamı ‘‘Eskilerden kalma az bulunan ve çok değerli eşya’’ olarak tanımlanan
antikalar, günümüzde birçok koleksiyonun temel taşlarını oluşturmakta. Geçmişe duyulan
saygının bir göstergesi olarak saklanması ve korunması, gelecek nesillere doğru değerler ile
aktarılması kültürel mirasımızın devamı için büyük önem taşıyor. Çoğu zaman evimizde ya da
çevremizde gördüğümüz objeleri sadece işlevleri bakımından değerlendiririz fakat konu
antika eserler olunca büyüsüne kapılmadan yanından geçmek pek mümkün değildir. Çünkü
gördüğünüz şey artık bir objeden ya da işlevsel bir nesneden çok belli bir yaşanmışlığı,
yıllanmışlığı, estetik değeri, duyguyu ve eşsizliği temsil etmektedir. Eserler döneminin estetik
kaygıları ve işlevsel öncelikleri ile üretilmiş olup, eseri yapan usta belki de sadece o esere
özgü süslemeler işlemiş ve biricik bir üretim gerçekleştirmiştir. Ne var ki günümüzde
kullandığımız birçok obje ve eşya fabrikasyon üretimdir. Sanattan uzak ve sadece işleve
dayalı bu objelerin bizi estetik olarak tatmin etmemesi, günlük hayatta pek önemsenmese de
aslında psikolojimize büyük etkileri bulunuyor. İnsan ruhu mutlu olmak için güzel ve estetik
olana ihtiyaç duyar, antika eserler ile hem sanatı hem de geçmişi aynı noktada yakalayabilme
şansını buluyoruz. Sanat hepimiz için hayatı daha yaşanılabilir bir hale getirmek için var
olmuş bir kavram olup hayatımıza anlam ve bütünlüğü bir arada estetik ile katmaktadır. Bu
bağlamda antika eserler toplumumuzun ortak gelenek ve kültürüne sanat ile birlikte ışık
tutmaktadır.
Öncelikle bakır antika eserlerden bahsetmek istiyorum sizlere. Bakır hepimiz bildiği gibi
Anadolu’da çokça kullanılan bir maden.
M.Ö. 10000 yıllarında ilk kez bulunup kullanımına
başlanan bakır, günümüzde de Anadolu’nun bakır için ayırılmış birçok çarşısında ustalar
tarafından çeşitli teknikler ile bezenerek bizlere sunulmakta. Anadolu’da ilk kez kullanımına
başlanılan bakır, yeme içme kapları olarak kullanılan objelerin ham maddesi olarak tercih
edilmiş. Bakır işlemeciliğinde temelde dört geleneksel teknik bulunmaktadır. Bunlar; dövme,
eritme (dökme), preste basma ve sıvamadır. Üzerinde çalışılacak plakaya desen çizilip tekrar
çekiçlenerek şekil verilir. Çekiçle dövülme esnasında kendine has desenler ortaya çıkabileceği
gibi ustaların kalemleri ile de eserlere desenler verebildiklerini bilmekteyiz.
İncelemek istediğim obje antika bir şerbetlik oldu çünkü üzerinde bulunan figürler ve
bakırı işleme teknikleri bakımından oldukça değerli bir eser. İran’da meşhur olan
‘‘Kalemzeni’’ tekniği ile yapılmış olan eserde, çelik keski adı verilen bir tür keskin
tornavidaya benzer kalem ile bakır esere zarafet ve estetik katılmıştır. Çelik - keski tekniği
özellikle 1950’lerden sonra popüler hale gelmiştir. Aynı zamanda metal işlemeciliğinde de
yaygın olarak kullanılan bir tekniktir. Doğuya ait oryantalist bir üslupla bezenmiş olan eser,
sivri kemerler ile birbirinden ayrılmış bir mimarı yapıyı andırıyor adeta ve oldukça köşeli
hatlar ile birbirinden ayrılmış. İç ve dış bükey hatlarla derinlik algısı yaratılmak istenmiş.
Simetrik olarak düzenlenen süsleme kuşağında bulunan bitkisel bezemeler günlük yaşam
sahnelerini ayıran bölümlerin aralarını süslüyor. Esere dikkatli bir şekilde baktığımda her
detayında ayrı bir işçilik fark ediyorum. Özellikle ağızlık bölümünde bulunan ve sivri
kemerler ile ayrılmış olan simetrik gündelik yaşam sahneleri oldukça etkileyici. İç içe geçmiş
bitkisel monogramlar ile sağlanan ahenk, yine gündelik yaşam temasıyla bir bütün
oluşturacak şekilde şerbetlikte yerini almış. Şerbetliğin su haznesinde bulunan sahneyi
incelediğimde, bana bir alışveriş – çarşı sahnesini anımsattı. Oldukça hareketli bir anı
yansıtan bu sahnede üç kişi bulunmakta. Ellerinde torbalar ve çeşitli kaplarla bir şeyler
tutmaktalar. Kıyafetleri oldukça oryantalist- doğu kültürünü yansıtmakta. Öte yandan
şerbetliğin simetrik olarak düzenlenmiş her bir bölümünde de yine yemek ve çarşı alışverişini
yansıtan sahneler bulunuyor. Bu özenle bezenmiş şerbetliğin başından sonuna kadar her bir
noktasında ayrı bir özen ve işlemeyi görmek mümkün.
Bir başka beğendiğim eser ise İran motiflerini ve gündelik yaşam sahnesinden bir kadını
kesit sunan vazo, kalemzeni tekniği ile bezenmiştir. Madenin üzerine uygulanan
çekiç darbeleri ile geleneksel motifler yansıtılmaya çalışılmıştır. Desen
belirlendikten sonra uygulamaya geçilir. Uygulanmada maden eserin zarar
görmemesi amacıyla içi zift ile doldurulup işlem sona erdiğinde bu zift
boşaltılır. Eseri yapan usta motifleri, eserdeki temayı ve kullanacağı kalemleri
kendisi belirlemektedir. İran motifleri geleneksel olarak oryantalist olup güller,
dallar, kıvrımlar, çeşitli bitkisel formlar, kuş motifleri, iç içe geçmiş bitkisel
girifler ve monogramlar içerebilmektedir. Bizim eserimizde ise ağızlık kısmının
altında sivri kemerli bir mimari yapıyı andıran bezeme kuşağı bulunmaktadır.
Kemerlerin aralarında kalan boşluklar yoğun bir bitkisel bezeme motifi ile
kaplanmıştır. Her bir kemer eşit şekilde bölünmüş olup orta bölümde gündelik
yaşam temasını bizlere sunan, elinde bir kap ve içindeki yemeği hazırlamak için
götüren, servis eden bir Türk kadınını görüyoruz. Kafasında bulunan tüylü
şapkası, çekik gözleri, bitkisel motifler ile bezenmiş kıyafetleri ile etnik bir
kadın yapısını vazonun geri kalan tüm motifleri ile bir bütün haline getirmiştir.
Gündelik yaşam sahnesinden ‘‘Yemek’’ temasını bizlere sunması da aslında
eserin yemek esnasında kullanılabilecek bir işlevi olduğu ipucunu da bizlere
sunabilmektedir. Bakır madenin İran kültüründe ilk kez yemek yeme kabı olarak
kullanılmaya başlanması da bu bakımdan eserin kullanım işlevini analiz
etmemize ışık tutabilmektedir.
Eseri değerli kılan özelliği, geçmişten günümüze oryantalist üslup ve işçilik
ile gündelik yaşamdan bize hareketli bir kesit sunması. Estetik olarak İran
işçiliği ve desenlerdeki iç içe geçmiş bitkisel motifler son derece özenli. Mimari
bir yapıyı andıran düzenlemede simetri ögelerinin doğru kaynaşması sonucunda
kıymetli bir harmoni yaratılmış. Özellikle İran el sanatları nitelikleri-işçilikleri
bakımından dünyadaki birçok ülkeden önde gelmektedir. Bu sanatın kökeni,
İran’da yaşamış olan Selçuklu Türkleri’ nin tarihine dayanmakta olup, incelemiş
olduğum eserde de Selçuklu sanatının izlerini ve Türk etkisini görmekteyim.
Yorum Yazın